1909 yılında Tarsus'ta St. Paul Koleji'nde (şimdiki adıyla Amerikan Koleji) misyoner olarak çalışan ve Türkçe'ye Osmanlı İmparatorluğu'nun Kurtuluşu isimli kitabın yazarı Herbert Adams Gibbons'un eşi. Helen Davenport Gibbons Tarsus'ta kaldığı dönemde 1909 Adana Ermeni Katliamı'nın canlı tanıklığını yapmış ve bu olayları Amerika'da bulunan annesine belirli aralıklarla yazdığı mektuplarda anlatmış. Daha sonra bu mektupları derleyerek 1917 yılında kitaplaştırmış ve The Red Rugs of Tarsus adıyla yayınlamıştır. Daha sonra bir Tarsus'lu olan Oral Çalışlar'ın tesadüfen bu kitaba rastlaması ile Atilla Tuygan tarafından Türkçe'ye çevrilerek Tarsus'un Kırmızı Kilimleri(1) ismiyle 2009 yılında yayınlanmış.
Kitabın içeriğine geçmeden önce belirtilmesi gereken en önemli nokta Helen Davenport Gibbons tam bir Beyaz Anglo-Sakson Protestan ve bu durumun kendisine bir soyluluk ve üstünlük sağladığına inanan bir kadın. Kitapta yayınlanan mektuplarda yer alan ifadeler bu çerçevede biraz abartılı olabilir. Fakat gerçek olan birşey var ki 1909 yılında Adana ve çevresinde binlerce Ermeni'nin katledildiğidir. Kitabı bu iki bağlamda değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Kitabın içeriğine geldiğimizde ise anlatımı ikiye ayırabiliriz. Birinci kısımda yazarın Tarsus ile ilgili 1909 yılındaki gözlemleri. İkinci kısımda ise 14 Nisan'da patlak veren ermeni katliamına ilişkin yazarın tanıklığı.
Osmanlı Değil Türkiye!
Kitabın hiç bir yerinde Osmanlı ifadesine rastlanılmıyor. Yazar bu topraklardan hep Türkiye diye bahsediyor. Aynı şekilde kitabın bir çok yerinde Kürt ifadesine rastlayabilirsiniz. O dönemde pamuk ve ticaretin merkezi olan Adana ve çevresinde Kürt'lerin mevsimlik işçi olarak Çukurova'ya geldikleri bir çok kaynakta yer almakta.
Kitapta yazar Türklerin ne kadar tembel ve gelecek nesillerini düşünmeden hareket ettiğini verdiği bir çok örnekle de ortaya koymuş. "(...) Türkler (evlerinde) boya kullanmıyorlar: çünkü bir evin en azından onu inşa eden adam kadar dayanacağını hesaplıyorlar. Bir sonraki nesil de kendisine baksın diye düşünüyorlar."
Türk Kadınları ve Tarsus Çarşısı
Yazar Türk kadınlarının topluma enteğre edilebilmesi için bir siyasal değişikliğin gerekliliğini ifade ederken şu cümleleri kullanıyor: "Bu ülkede kızların ne şansı olabilir ki? Onları bizim yaşam tarzımıza dahil etmek için ülkenin siyasal anlamda değişmesini beklemek zorunda değil miyiz?" Gerçekten de öyle olmadı mı? Cumhuriyet'in kurulması ile Türk kadını toplumsal yaşama entegre olmadı mı? Mesela yazar Tarsus pazarlarında sadece bir kaç kadının olduğunu onaların da ya Ermeni ya da Fellah olduğunu Türk kadınlarının ise pazarlara asla gitmediğini ifade ediyor.
Gibbons Tarsus'un kozmopolit bir yapıya sahip olduğunu "oralarda (Tarsus çarşıları) dirsekleri birbirine sürtünen bir düzine ırka rastlayabilirsin. Çoğunluğu teşkil edenler, Türkler, Arap Fellahlar, Ermeniler ve Rumlar" ifadeleri ile ortaya koyuyor.
Yazar bugünkü adıyla "Kleopatra Kapısı" olan kemeri ilginç bulmasının yanı sıra galiba o dönemde kullanılan adı ile "St. Paul Kapısı" olarak adlandırıyor. Aynı şekilde bugün Tarsus/Berdan Çayı olarak bilinen yeri Sidnus Çayı olarak adlandırıyor ve çay etrafında su içme yerlerinin, çamaşır, at ve araba yıkama yerlerinin ve sulama arklarının olduğunu belirtirken suyun bol ve hızlı aktığını belirtiyor.
1909 Adana Ermeni Katliamı'nın Tarsus'ta ki Yansımaları
Aslında Gibbons'un tanıklığına başvurmadan önce katliamın nasıl çıktığını anlatmakta fayda var. Bu konu ile ilgili Ayşe Hür'ün Taraf Gazetesi'nde çıkan "1909 Adana İğtişaşı/ Faciası/ Katliamı" başlıklı yazısına başvurmakta fayda var.
Adana ve çevresi, Ermeni nüfusun yoğun olduğu bölgelerden biriydi. Zengin bir liman
bölgesi olan Adana’nın 550 binden biraz fazla olan nüfusunun 60 bin
kadarı Ermeni, 25 bini Arap Uşağı, 10-15 bini Rum, geri kalanı, yani
450 bin kadarı da Müslüman/Türk’tü. Ancak bu kesimler arasında en
zengini Ermenilerdi. Adana’daki pamuk tarımı ve ticaret Ermenilerin
elindeydi. Nisan ayının başları Çukurova için önemli günlerdi. Her yıl olduğu
gibi mart ayından itibaren pamuk çapası için çevre illerden gelen
çoğunluğu Kürt asıllı mevsimlik işçiler şehrin çeperlerinde
konaklıyorlardı. Arpa hasadı için ise civardaki Ermeni köylerinden
işçiler gelmişti. 12 Nisan 1909 günü Ermeniler için çok önemli olan
Paskalya Yortusu idi. 13 nisanda ise Adana’da pazar kurulmuştu. 14 Nisan
1909 günü Doğu vilayetlerinde çalışan Amerikalı misyonerler yıllık
toplantıları için Adana’ya gelmişlerdi (Bunlardan biri de Helen Davenport Gibbons'un eşi Herbert Adams Gibbons'tur). İşte böylesi yoğun ve heyecanlı günlerde, şehirde nasıl olduğu hâlâ
tam olarak bilinmeyen bir nedenle iki toplum birbirine girdi(2).
Bu olayların patlak vermesi ile birlikte Tarsus'ta yaşayan Ermeniler'i de bir korku saldı ve haberler Tarsus'a gelmeye başladı. Bu durumu kitabında Gibbons detaylı biçimde anlatıyor. Çünkü katliamdan kaçan mülteci Ermeniler St. Paul Koleji'ne sığınmaya başlamışlardı. Tarsus'ta katliamın nasıl başladığını ise Gibbons şu ifadelerle anlatıyor.

"(...) Bizden (St Paul Koleji) sadece yüz yüzelli metre ilerdeki Ermeni mahallesine doğru gidiyorlardı. Silah sesleri başladı ve tüm gün sürdü. Silah sesleri ile birlikte ölüm çığlıkları duyuyorduk."
Yazar 17 Nisan 1909 sabah saatlerinde yazdığı bir mektupta ise şu ifadeleri kullanıyor:
"(...) Sekizyüz evin yandığını söylüyorlar. Evlerde hala insanlar var. Eğer kendilerini gösterirler veya pencere ve çatılara çıkmaya kalkarlarsa vurulurlar. Her halikarda ölüm söz konusu. Tarsus'ta bizim binaların dışında ve yakındaki Katolik Misyonunda birkaç Ermeni'nin yaşadığından korkuyoruz. Bütün Ermeni mahallesi pencerelerimin önüne kadar yanıyor."
22 Nisan 1909'da ise yazar bilgi olarak şunları veriyor:

29 Nisan 1909'da yazarın mektupta belirttiği şu kısım daha da ilginç:
"(...) Abdülhamit'in azlini öğrendiğimiz gün Beyrut'taan Türk birliklerinin getirildiğini yazmıştım. Aynı gün Adana'ya geldiler ve geçen birincisinden çok daha kötü ikinci bir katliama giriştiler. Ermeniler silahlarını bırakmışlardı. Mersin'de ki savaş gemilerine güvenen yabancı bahriye subaylarının tavsiyesi üzerine Hükümetin isyanın bittiğine yönelik garantisini kabul etmişlerdi. Yani Genç Türk birlikleri geldiğinde savunmasızdılar. Kıyım kolay oldu. (...) Adana hala cehennem."
Kitabın sonunda Helen Gibbons'un yazdıkları içerisinde ise şu satırlar oldukça gerçekçi ve doğru düşünceler barındırıyor.
"(...) Ermenilerin nasıl acı çektiklerinden ve birçoğunun hala Türk Hükümranlığı altında olduğundan haberdar olması için çalışmamız lazım. Avrupalı diplomatların ne kadar yüreksiz ve alaycı olduklarına da çok yakından tanık oluyoruz. Katliamlardan en az Türkler kadar onlar da sorumlular."
Son sözler
1909 Adana Katliamı'nda yaşananları daha detaylı öğrenmek için başvuracağınız en birincil kaynaklardan birisidir Helen Davenport Gibbons'un Tarsus'un Kırmızı Kilimleri adlı eseri. Ve bugün neden Tarsus'ta Ermeni kökenli insanların yaşamadığının cevabını bulabilirsiniz bu kitapta. Önyargılarınızı yıkmak ve gerçeklere biraz yaklaşmak için bu kitabı kesinlikle okuyun!
Diğer taraftan bakış açınız ne olursa olsun bir gerçek var ki Adana'da ve çevresinde Ermeniler katledilmiş. Bu tarihi gerçekliği görmemezlikten gelemezsiniz. Şu da unutulmamalı ki kabullenmemekle kabullenememek arasında bir fark vardır. Kabullenmediğinizde inkar edersiniz, olmamış sayarsınız. Kabullenemediğinizde ise onurlu bir davranış içerisinde bulunursunuz. Bunu en güzel Hrant Dink anlatıyor aslında bir röportajında ve diyor ki:
"(...) Ermenilere de diyorum ki: Türklerin 'Hayır bu bir soykırım değildir!' sözünün üzerinde bir onur görmeye çalışın. Bir onurlu duruş bulmaya çalışın. Nedir o onurlu duruş: 'bir Türk olarak ben soykırıma karşıyım, ırkçılığa karşıyım, soykırım Allah'ın belası bir şey dolayısıyla nasıl yani benim atalarım böyle birşey yapamaz. Çünkü ben yapmam!' dolayısıyla burada onurlu bir duruş vardır."(3)
Bu onurlu duruşu, katliamları kabullenmediğinizde değil kabullenemediğinizde gösterirsiniz.
MMTSNGR
MMTSNGR
(1) Gibbons, H. D. (2009). Tarsus'un Kırmızı Kilimleri (çev. Atilla Tuygan). Pencere Yayınları, İstanbul
(2) Hür, A. (2012). 1909 Adana İğtişaşı/ Faciası/ Katliamı, Taraf Gazetesi 15.04.2012
(3) ilgili video için tıklayınız...
Fotoğraflar
1. Fotoğraf "Tarsus'un Kırmızı Kilimleri" kitap kapağı.
2. Fotoğraf kitapta ki adıyla Tarsus'taki St. Paul Kapısı şimdi ki adıyla Kleopatra Kapısı.
3. Fotoğraf Tarsus şehrinden yıkıntıların görünüşleri. Arka planda Tarsus'taki St. Paul Kilisesi.
4. Fotoğraf Tarsus şehrinden yıkıntıların görünüşleri.
(3) ilgili video için tıklayınız...
Fotoğraflar
1. Fotoğraf "Tarsus'un Kırmızı Kilimleri" kitap kapağı.
2. Fotoğraf kitapta ki adıyla Tarsus'taki St. Paul Kapısı şimdi ki adıyla Kleopatra Kapısı.
3. Fotoğraf Tarsus şehrinden yıkıntıların görünüşleri. Arka planda Tarsus'taki St. Paul Kilisesi.
4. Fotoğraf Tarsus şehrinden yıkıntıların görünüşleri.
Eline sağlık Mehmet, ayrıca kitabı fark ettirdiğin içinde teşekkürler. En kısa zamanda okuyacağım
YanıtlaSil